• 28 Nisan 2024, 22:33

    Ethem bey, Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü’nün karargahını basıyor.
    İsmet İnönü, "Biz sizi düzenli ordumuzun bir subayı olarak görmek istiyoruz Ethem Bey. Hatta rütbenizi siz koyun" der. Ancak Çerkes Ethem, İsmet İnönü'ye şu yanıtı verir: "Biz, hiçbir zaman rütbe ve şan peşinde olmadık beyefendi".
    ………
    6 Ağustos 1920’de Çerkes Ethem Bey’le İnönü arasındaki çekişmeler ayyuka çıktığında, Çerkes Ethem, konuların çözümü için Genel Kurmay Başkanı ve Batı Cephesi komutanı İsmet İnönü’ne ulaşmaya çalışıyor ama İnönü randevu vermiyor.
    “"Ankara'da bulunduğum süre içinde hem kendisi hem de yanlısı mebuslar için dedikodular ayyuka çıkmıştı. Her gelen içimi bulandıracak şeyler anlatıyordu. Kendisine yönelen bu saldırılar karşısında daha fazla dayanamayacaktım. Zaten hastaydım. Daha fazla kalamadan ayrıldım Ankara'dan!" (Ethem Bey anıları)
    Eskişehir'e ulaşan Ethem Bey, İsmet İnönü’nün kapısına dayanır:
    --"İsmet bey sizinle samimiyetimi bozmaya geldim!!!"
    Çerkes'in bu çıkışı karşısında İnönü sakince konuşmuş:
    -- "Hastasınız ve hala titremektesiniz. Buraya kadar gelmeniz de gereksizdi. Biz sizi düzenli ordumuzun bir subayı olarak görmek istiyoruz. Hatta rütbenizi siz koyun. Size karşı kin beslediğimizi söyleyenler gaflet içindedirler, tüm samimiyetimle söylüyorum, ben batı cephesi komutanlığını sizin varlığınız sebebiyle kabul ettim”
    Bu kez Çerkes Ethem yumuşama emareleri göstermiş:
    -- "Biz hiçbir zaman rütbe ve şan peşinde olmadık beyefendi. Bana neden böyle davranmaktasınız? Bunu öğrenmek için konuşmayı defaen istedim bir ilgi göremedim. Böyle davrandığımız için üzgünüz ama bize başka yol bırakmadınız!"
    demiştir. ( Çerkes Ethem Anıları)
    ==========
    ( ÖNEMLİ NOT: Bu yazı dizisinde bahsi geçen tüm olaylar ve belgeler inş, yayınlamayı düşündüğümüz kitapta çok daha geniş ayrıntıları ile yer alacaktır. Oğuz Berk)
    =======
    Bundan sonrasını Aziz Üstel’in anlatıma bırakalım:
    " TBMM’de İsmet Bey ve arkadaşlarının “üstün ikna kaabiliyetleri” nedeniyle 31 Aralık 1920’de çıkan bir kararla Ethem Bey, düzenli orduya katılmayı red ettiği gerekçesiyle ve de iki oy farkla “hain” ilan edilir. Mustafa Kemal mecliste değildir ama İsmet Bey’ciler 29 Aralık tarihli (1) bir telgraftan söz ederler. Bu telgrafı Ethem Bey’in çektiğini, sövgülerle dolu olduğunu söylerler. Kürsüye birbiri ardına gelen bu vekiller Ethem Bey’in meclise ağır hakaretler yağdırdığını anlatırlar... Anlatırlar da kimse ne telgrafı gösterir ne de telgrafı okur! Onun için telgrafta ne yazıldığı açıklanmaz! Dahası Ethem Bey’in neden böyle bir telgraf çektiğini de! Derken 1955’de Yunus Nadi “Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti” diye bir broşür bastırdı. Bu broşüre göre söz konusu telgrafta tarih yoktu! Telgrafa, Ethem Bey, Batı Cephesi ve TBMM’yi kastederek “bu israflar ve ihtiraslarla dolu şartlar altında milletin ve memleketin harbe tahammülü kalmamıştır...” diye başlıyor İstanbul’dan gelen barış heyetiyle masaya oturulmasını öneriyor, milletvekillerinin kendilerine yılda 3 bin lira tahsisat ayırmalarını şiddetle eleştiriyordu. İşte bu “telgraftan” sonra, Kütahya’da bulunan Çerkez Ethem Kuvvetlerine karşı harekat kararı alınıyordu.
    İsmet Bey 31 Aralık’da Ethem Bey’e çektiği son telgrafta, “ordunun size kurşun atmayacağı ve bazı kıtaların size katılacağı hakkında aldığınız teminata güvenmeyiniz. Gücünüz belli. Söylentiye göre beş bin kişilik bir kuvvete sahipsiniz ama ben on bin olduğu kanısındayım... Size hiç kimse bu kadar kardeşlik yapmadı. TBMM’nin kararları doğrultusunda Kuva-yı Seyyare’nin başından çekilmenizi hem şerefiniz hem de Kuva-yı Milliye mensupları için faydalı görüyorum. Bu gün başka çare kalmamıştır... Son selam Garp Cephesi Kumandanı İsmet.”
    Telgrafı alan Ethem Bey 2 Ocak 1921’de TBMM’de okunan şu cevabı yazdı: “Mustafa Kemal Paşa’nın aracılığıyla TBMM’nin affına çok sevindim. TBMM’nin aldığı karar var idiyse, hak ve gerçekten uzak bir nankörlüktür. Meclisin tamamını bilmekteyim ama hükümetin aleyhime düzenlediği tuzakların bilincine vardıktan sonra her türlü önlemi aldım.
    ...Madem beni vuracak gücünüz var, neden birlikte Uşak’ı düşmandan kurtarmak için saldırma önerimi geri çevirdiniz? Siz kıskanç bir insansınız; şahsi ihtiraslarınız uğruna değil beni bütün memleketi feda edebilirsiniz! Bana kalsaydı ve de kardeşim Reşit Bey’i dinlemeseydim sen benim idamıma ferman koyabilir miydin sanıyorsun! ‘Kardeşlerin en akıllısısın’ diye diye Reşit Bey’i pek güzel kandırdınız...Bana Osmanlı-Rus Savaşından bu yana katılıp da kazandığınız bir tek savaş söyleyebilir misiniz! Biçare Millet Meclisi sizin sahte askeri şöhretinizin bilincinde değil! Tarih bana az, size çok lanet edecektir! Baki ilk selam! Umum Kuva-yı Seyyare Kumandanı Ethem.”
    Bu, taraflar arasında son telgraftır. Ethem Bey’in emrinde o sıra 4 bin 650 asker vardı, İsmet Bey’in üzerine yolladığı kuvvetlerin toplamıysa 15 bin 300 askerdi. Ethem Bey, Türk askerine kurşun sıkmamak için, kendi kuvvetlerini dağıttı; büyük bir çoğunluğu düzenli orduya katıldı, Ethem Bey’in terhis ettiği 159. Alayın askerleriyse ya dağa çıktı ya evlerine döndü ya da ordu saflarında savaşmayı sürdürdü. Ethem Bey 64 adamıyla Yunanlılara teslim olduğunda çok hastaydı; 27 Ocak’ta İzmir’de hastaneye yatırıldı. Sık sık kanayan ülseri, vücudunda 17 kurşun yarasının yanı sıra, kırk kaburgalarının ciğerine saplanması sonucu kemik veremine yakalanmıştı. Ethem Bey ve kardeşleri haydut, hırsız, soyguncu ilan edilip gıyaplarında idama mahkum edildiler! (https://www.star.com.tr/.../inonuden-selam-cerkez.../)

    Sonraki yıllarda, mevcut düzene yaranmak için övgüler düzen, Nazım Hikmet bile, Çerkes Ethem’in ihanetini ispat gayretine düşmüş, şiirler, destanlar yazmıştı. Amma ne gariptir, aynı Nazım Hikmet, kendiside sürgün ve hapislerle, ihanet ithamları ile karşı karşıya kalmıştır.
    “Ve 29 Aralık Kütahya:
    4 top
    ve 1800 atlı bir ihanet
    Yani Çerkes Ethem,
    bir gece vakti
    kilim ve halı yüklü katırları,
    koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
    düşmana geçti.
    Yürekleri karanlık,
    kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
    atları ve kendileri semizdiler.. (Kuvayı Milliye Destanı Nazım Hikmet)

    Halide Edip Adıvar, 3 Haziran 1920 tarihli hatıratına şu notu düşmüştü:
    “ Ben onu ilk defa karargahta gördüm. (...) Mustafa Kemal Paşa’ya bazı raporlar götürüyordum. Ethem’i, Paşa’nın karşısında bir sandalyede buldum. Ayağa kalkıp elimi öptü. Normalden güçlü, uzun boyu vardı. Hiç eti olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkes yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. Teni hiçbir hava etkisiyle değişmemişti. Kısa burun Anglikan bir mizah anlatıyordu. O odada bu kocaman Çerkes herkesi gölgede bırakıyordu (H.E.A, Türkün Ateşle İmtihanı).
    Çerkes Ethem’in başarıları, zaferleri, ihtişamı, siyasetin entrikalarına kurban gitti
    Nazım Hikmet tarafından, katırlar yükü halı kilim ve değerli eşya ile Yunan saflarına geçti denilen Ethem bey, Ürdün’de Şeria Nehrinin kenarında tek göz odalı bir evde, bir Çerkes köyünde, komşuların evine getirdiği bir dilim ekmeğe muhtaç öldü.
    Halbuki affedilmişti, hatta Türkiye'ye davet edildiğinde cevabı;
    ……………..
    "Suçlular affedilmeyi kabul eder, ben suçlu değilim. Aziz vatan için herkesten önce yola çıktım, mevki ve şeref düşünmedim. Bu durumda dönmektense iftiraya uğramış bir mağdur olarak ölmeyi tercih ederim. Bugün dahi sebeplerini bilmediğim için izahtan mahrum olduğum sebeplerle memleketim, vatandaşlarım ve tarih huzurunda ihanetle tescil edilmiş durumdayım. Kesinlikle ithamların ağır mesuliyetine layık bir günahkar değilim; fakat gerçekleri tarafsız bir mahkeme huzurunda izah edebilecek miyim? Hayır. O halde gurbette devam edecek ve gurbette öleceğim. Ta ki akıbetim günün birinde o ilk günlerin tarihini yazmak isteyen kimselerin dikkatini çeksin ve meseleyi baştan sona ele alsınlar. Belki çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler." (Çerkes Ethem Bey Anıları)
    …………..
    Sonuç olarak;
    ………………
    "Ethem Bey yalnız olsaydı bana olan bağlılığını muhafaza ederdi. Onun için üzgünüm, yoğun işler arasında onunla yeterince ilgilenemedik."
    Mustafa Kemal Atatürk
    …………..
    "Ethem Bey ihanete zorlanmıştır; fakat hain olmamıştır. Türk Milli Mücadelesi'nde ayrı bir emeğin sahibidir."
    Ali Fuat Cebesoy
    …………….
    "Ethem, kardeşleri gibi de değildir, ithamları Mustafa Kemal Paşa'nın şahsı ve makamıyla kesinlikle alakalı değildir. Ethem kurban gitmiştir ve hizmeti de çok büyüktür."
    Celal Bayar
    ……..
    Bu cennet mekan vatanperver, 1919’da "son vatan sevdasına" düştüğü savaş meydanlarında aldığı 17 savaş yarası ile 100 yıl sonra bile yalnız, kimsesiz Amman’da bir mezarlıkta unutuldu.
    Allah Mekanını cennet eylesin, yiğit adam.
    =============================
    (1) (Yunus Nadi ( Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91, Sel Yayınları, İstanbul, 1955)
    ANKARA’DA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
    BAKANLAR KURULUNA,
    AFYON’DA 12.KOLORDU KOMUTANLIĞINA,
    ESKİŞEHİR’DE GARP (Batı) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA,
    KONYA’DA CENUP (Güney) CEPHESİ KOMUTANLIĞINA
    Bu israf ve ihtiraslarla dolu şartlar altında Millet ve Devletin artık savaşa katlanacak gücü kalmamıştır. İstanbul’dan gelen ve tutuklanan Barışı Sağlama Heyeti’nin uygun ve elverişli şartlar altında geldikleri gerçek olduğuna göre, bu heyetin serbest bırakılarak barış konuşmalarının çabuklaştırılmasını bütün asker ve sivil ileri gelenlerine tercüman olabilirim.
    Ankara’da toplanan Meclisin ne şekilde toplandığını gerçekten hepimiz biliyoruz. Bu meclisin ilk yaptığı da, fakir milletin sırtından kendilerine yılda üç yüz bin küsur lira ödenek ayırmaları olmuştur ki, içlerinde bir yılda yüz lirayı bir arada gören pek az kişi vardır. Şimdi bol bol dalkavukluk yapmaktadırlar. Ankara’da bulunan heyetin hemen İstanbul’a gönderilmesi gerekmektedir.
    Kütahya, 29 Aralık 1920 Ethem
    Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı (1)

    Oğuz Berk
    Uluslararası Kafkas Derneği Başk.
    17 Mayıs 2019
  • WhatsApp